Kırmızı ev by Kazimir Maleviç - 1932 - 63 x 55 cm Kırmızı ev by Kazimir Maleviç - 1932 - 63 x 55 cm

Kırmızı ev

tuval üzerine yağlıboya • 63 x 55 cm
  • Kazimir Maleviç - February 23, 1878 - May 15, 1935 Kazimir Maleviç 1932

‘Kırmızı ev’ adlı bu eserin başrolünde, ön cephesinin görüntüsüyle sağlamlık hissi veren, kırlarda kırmızı bir ev var. Evde gözümüze çarpan ilk ve tek ayrıntı, basık ve siyah çatısındaki üç adet baca. Ne kapısı ne de penceresi var. Bu da demek oluyor ki bu eve ne giriş ne de çıkış mümkün. Ev, tam ortada konuşlandırılmış. Malevich gökyüzünü ve yeryüzünü yatay şeritler kullanarak resmetmiş. Manzaranın pek bir ayrıntısı yok. Bu durum, manzaranın önemsiz olduğu izlenimi verebilir. Ancak buradaki manzaranın çok önemli bir görevi var aslında: tabloya derinlik hissi katmak. Tek başına düşünüldüğünde tablodaki ev anlamsız bir şekilden daha fazlası değil. Ancak, manzara ile bir aradayken bu kırmızı ev tüm dikkati üzerine çekiyor. Kırmızı rengi resimlerde kullanmak da kolay değildir. Kırmızı dikine çizgilerle boyanan ev, izleyeni dehşete sürüklerken; acıya katlanabileceğini de bize duruşuyla gösteriyor. Evin hiçbir açıklığının olmaması, insanın içini daraltıyor. Bu kıpkırmızı, hareketsiz, kararlı ve bize bakan yüz; esrarengizlik, güvensizlik dolu. Bizi bir şey için uyarıyormuş havası var.

Malevich, 1930 yıllarında bu tabloya baktığında karşısında sadece kırmızı bir evin sevimsiz suratı durmuyordu; karşısında Rus politikasının temsili bir ‘leviathan’ duruyordu. O dönemde İnsanların yaratıcılıkları ve özgürlükleri gün geçtikçe kısıtlanıyordu. Yenilikçi hareketler, özellikle Malevich’in temsilcisi olduğu konstrüktivizm ve süprematizm, uygunsuz bulunuyordu. Stalin’in diktesi açıktı: ya kurallara uyarsın ya da cezasına katlanırsın. Buradaki kırmızı ev yekpare ve esneklikten uzak, aynı kırmızı hükümet gibi. Yeni rejimin sanat ve özgürlükler üzerindeki baskısına rağmen; Kırmızı Ev, örtülü bir şekilde verdiği anlamıyla bağımsız bir eser. Burada muğlaklık özgürlüğünün anahtarı. Mesela kırmızı ev Sovyet Rusya’nın kudretinin sembolü de olarak da yorumlanabilirdi. Bu dıştaki belirsiz kabuğun altında sanatçının şu düşüncesi yatıyor: “Tek başıma da olsam, dimdik ayaktayım. Bu ön cephenin arkasında totaliterliğe boyun eğmeyen, dürüst ve özerk bir birey var”.

- Sarah Mills